Kısıtlanması Gereken Bir Kişiye Uzlaşma Teklif Edilebilir Mi?
Medeni Kanuna göre “Vesayeti Gerektiren Haller” içinde olup da bu durumun bilinmemesi nedeniyle hakkında vesayet veya kısıtlılık kararı verilmemiş kimseler (Örn. ayyaş, savurgan vb) için öncelikle Sulh Hukuk Mahkemesine bildirimde bulunularak, sonucuna göre kişi vesayet altına alınırsa vasisine, vesayet altına alınmasına gerek görülmez ise kendisine uzlaştırma teklifi yapılıp sonuçlandırılmalıdır. Yönetmeliğin 8. maddesindeki “Bu kişilerin ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları Cumhuriyet savcısı tarafından araştırıldıktan sonra, uzlaşma teklifinin muhatabı belirlenir” hükmü de bunu gerektirmektedir
Kısmi Akıl Hastası Sağır ve Dilsizlerin Durumu
Medeni Kanuna göre erginlik (rüşt) onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar ve evlenme kişiyi ergin kılar (md. 11). Ancak kısmi akıl hastalarının işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azaldığı kabul edildiğinden daha az ceza verilmesi öngörülmüştür (5237 sayılı TCK. md. 32/2) Aynı şey sağır ve dilsizler için de geçerlidir.
Bu bakımdan CMK’nun 253/4. maddesindeki “suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır” hükmü kısmi akıl hastası, sağır ve dilsizlerin durumuna bir açıklık getirmediği, 253. maddenin 4. fıkrası ile maddeyi yeniden düzenleyen 5560 sayılı Kanun gerekçesinin çeliştiği, yasal düzenlemenin isabetli olmadığı, bu nedenle reşit olup olmadıklarına bakılmaksızın kanunen anlama yeteneğinin yeterince gelişmediği kabul edilen kısmi akıl hastaları ile sağır ve dilsizlerin kanuni temsilcilerine uzlaşma teklifinin yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Aslında 5560 sayılı Kanunun CMK’nun 253. maddesini değiştiren madde gerekçesinde “Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanuni temsilcisine yapılır. Bu kişilerin ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları Cumhuriyet savcısı tarafından araştırıldıktan sonra, uzlaşma teklifinin muhatabı belirlenecektir” ifadesi olup hemen hemen aynı ifadelere Uzlaştırma Yönetmeliğin 29. maddesinde de yer verilmiştir.
Bu maddede "...şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüpheli, sanık, katılan, mağdur veya suçtan zarar görenin reşit olmaması ya da kısıtlı olması hâli ile mağdur veya suçtan zarar görenin ayırt etme gücü bulunmaması durumunda, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır." yer almaktadır.
Böylece kanun metni ile gerekçesi ve uygulama yönetmeliği bir arada düşünüldüğünde ortada bir belirsizlik olmadığı, suçtan zarar görenin reşit olması halinde uzlaşma teklifinin kendisine yapılması, reşit olmaması veya reşit olup davranışlarını yönlendirme yeteneği ve ayırt etme gücü azaldığı kabul edilen kişilerden olması halinde ki bunlar kısmi akıl hastaları ile 15 yaşını doldurmuş olup 18 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsize yapılması, reşit olmaması veya reşit olup davranışlarını yönlendirme yeteneği ve ayırt etme gücü azaldığı kabul edilen kişilerden olması halinde ki bunlar kısmi akıl hastaları ile 15 yaşını doldurmuş olup 18 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizlerdir- uzlaşma teklifi kanuni temsilcisine yapılacaktır.
Mağdur Veya Suçtan Zarar Gören Mümeyyiz (Ayırt Etme Gücüne Sahip) Küçüğün Şikâyetten Vazgeçtiği Hallerde Kanuni Temsilcisine Uzlaşma Teklifinde Bulunulabilir mi?
Uzlaşma hükümlerinin uygulanabilmesi için fiilin soruşturulabilir veya kovuşturulabilir nitelikte olması gerekmektedir. Bir başka deyişle şikâyet, izin, talep veya karar şartlarının her suç bakımından dikkate alınması, ilgili kanunî düzenlemeye bakılması usul kuralıdır. Ceza muhakemesinin şartının gerçekleşmemesi durumunda uzlaşma hükümleri uygulanamayacaktır.
Yargıtay, 765 sayılı TCK dönemindeki uygulamasına göre küçüğün şikayetten vazgeçmesinin geçerli olması için kanuni temsilcinin onayının gerektiğine dair uygulaması halen geçerliyse (ki yeni döneme ait bazı kararlarda aksi yönde içtihatlara işaret edilmişti) şikayete bağlı bir suçta mümeyyiz (ayırt etme gücüne sahip) küçüğün kanuni temsilcisinin onaylamadığı şikâyetten vazgeçme geçerli olmayacaktır. Bu durumda önceden var olan şikayet geçerli olduğundan kanunun açık ifadesi karşısında kanuni temsilciye uzlaşma teklifinde bulunulabilir. Ancak şikayetinden vazgeçip bu nedenle mümeyyiz küçüğün uzlaşma görüşmelerine katılmaması halinde uzlaşmanın gerçekleşmesi de zor olacaktır. Çünkü CMK’nun 253/13. maddesine göre “Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan
zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.”
Yüksek Mahkemenin 5271 sayılı CMK’nun yürürlüğü girmesinden sonraki döneme rastlayan kararlarına bakıldığında ise şikayetten vazgeçme bakımından mümeyyiz olan çocuğun iradesine değer tanınmakta ve bu kararlarda vazgeçmenin değer taşıması için yasal temsilcinin onayının gerekli olduğu belirtilmemektedir. Yüksek mahkeme görüş değiştirmediği takdirde mümeyyiz olan küçüğün şikayetten vazgeçmesi üzerine uzlaştırma yapılmadan sonuca gidilmesinin mümkün olduğu görülmektedir.
“Medeni kanunun 16. maddesinde mümeyyiz küçüklerin şahsa bağlı haklarını kanuni mümessilin rızasına ihtiyaç duymadan kullanacaklarının açıklanmış bulunmasına göre, 1990 doğumlu olup 2.2.2006 tarihli son oturumda şikayetten vazgeçtiğini bildiren mümeyyiz mağdur Serhat Güney'in şikayetten vazgeçmesinin geçerli olduğu gözetilerek kamu davasının düşürülmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiş, ... (CMK.nun 223/8. maddeleri uyarınca sanıklar hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının DÜŞÜRÜLMESİNE ... karar verilmiştir.) (2. CD. 17.5.2007, 2007/1487 E., 2007/7094 K.)
Şikayete bağlı bir suçta şikayetten vazgeçme ile soruşturma ve kovuşturma şartı yok olduğundan bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına ya da davanın düşmesine karar verilmelidir. Şikayete tabi bulunmayan suçta ise şikayetten vazgeçme uzlaşma sayılamaz. Çünkü her iki kurumun nitelikleri ve sonuçları farklıdır. Yargıtay uygulamaları da bu yöndedir:
“Uzlaşma ve şikayetten vazgeçme kurumlarının nitelik yönünden birbirinden farklı olduğu, uzlaşma sonucu mahkemece yaptırımlar öngörülmesinin mümkün bulunduğu gözetilmeden, Çocuk Koruma Yasasının 24. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında olup da resen takibi zorunlu suçlarda şikayetten vazgeçmenin fiili uzlaşma kabul olunarak CYY. 253 ve 254. maddelerindeki işlemler yapılmadan davanın uzlaşma nedeniyle düşürülmesi,... bozmayı gerektirmiştir.” (4. CD. 19.02.2007, 2007/785 E., 2007/1729 K.)
“Suç tarihinde 15 yaşını tamamlayıp 18 yaşını bitirmeyen suça sürüklenen çocukların (sanıkların) kasten işledikleri yaralama suçunun, 03.07.2005 tarihinde kabul edilen ve 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 24. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında kaldığı ve 5271 sayılı CYY.nın 253 ve 254. maddelerine göre kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.” (2. CD. 04.06.2008, 2008/2849 E., 2008/10172 K.)
Medeni Kanuna Göre Erginlik, Ayırt Etme Gücü, Fiil Ehliyeti ve Ayırt Etme Gücüne Sahip Küçükler Ve Kısıtlılar İle Kanuni Temsilciler
4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır (md. 10). Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar (md. 11). Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir (md. 12). Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir (md. 12). Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur (md. 14).
Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz (md. 15). Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.
Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar (md. 16).
Medeni Kanun hükümlerine göre kanuni temsilciler veli, vasi veya kayyımlardır. Velayet konusu 331-335. maddelerde düzenlenmiştir.
Küçüklerin Müdafii Veya Vekillerine Uzlaşma Önerisi Yapılabilir Mi?
Bu konuda şikayet hakkının kullanılmasından hareketle şikayet hakkı müdafi veya vekil tarafından kullanıldığı gibi vekaletnamede uzlaşmayı kabul veya reddetmenin hukukî sonuçlarının açık ve ayrıntılı bir şekilde belirtilmesi halinde, müdafi ve vekilin de uzlaşma hükümleri ile ilgili tasarruf yetkisi olduğunun kabulü gerektiği yönünde görüşler olsa da kanunumuz, uzlaşmanın bizzat taraflara, reşit olmamaları halinde ise kanuni temsilcilere yapılacağını hükmetmiş olduğundan, vekil ya da müdafiye yapılan uzlaşma teklifi geçersiz olacaktır.
Yargıtay 2. Ceza Dairesinin kararı bu yöndedir:
“Sanığın üzerine atılı televizyon yoluyla sövme suçu nedeniyle, uzlaşma işlemlerinin; 5271 sayılı CMK.nun 253 ve 254. madde-fıkralarında öngörülen yöntem izlenmek suretiyle yerine getirilmesinin zorunluluğu karşısında, değişiklikten önceki düzenlemeye de aykırı biçimde, teklifin sanık müdafii ile katılan vekiline yöneltilmesi suretiyle eksik ve usulüne uygun olmayan işleme dayalı olarak hüküm kurulması,” (2. CD. 04.04.2007, 2007/777 E., 2007/4908 K.)
CMK’nun 253/6. maddesindeki “ ...adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır” hükmünden teklifin tarafların müdafii veya vekiline yapılabileceği anlaşılmamalıdır. Buradaki kanuni temsilciden maksat küçüklük veya kısıtlı olma dolayısıyla haklarını kullanamayan kişilerin kanuni temsilcileridir. Buna karşın taraflara veya kanuni temsilcilerine yapılan uzlaşma teklifine, açıkça yetkilendirilmeleri halinde küçüklerin müdafii ve vekillerinin cevap vermeleri mümkün görülmektedir.
Nitekim Yargıtay 2. Ceza Dairesi bir kararında sanıkların uzlaşma konusunda vekillerinin beyanda bulunacaklarına ilişkin açıklamaları karşısında vekillerin beyanlarının alınmamasını yasaya aykırı bulmuştur.
Küçüklerin Şikayet ve Uzlaşma Yetkisi
Küçüklerin Şikayet Yetkisi
Gerek 765 sayılı TCK ve 1412 sayılı CMUK, gerekse 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK’da küçüklerin şikayet yetkisine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Konu gerek 743 sayılı gerekse buna paralel hükümler içeren 4721 sayılı Medeni Kanun hükümleri ışığında yargı kararlarıyla (Yargıtay İBK, CGK ve Özel Daire kararlarıyla) açıklığa kavuşturulmuştur.
5237 sayılı TCK’nun 31/1 ve 33. maddelerine göre fiili işlediği sırada 12 yaşını, sağır ve dilsizlerde 15 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş olup da 15 yaşını doldurmamış (sağır ve dilsizlerde 15 yaşını doldurup 18 yaşını doldurmamış) olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur.
İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde ise (belli oranlarda indirim yapılarak) cezalandırılacakları belirtilmiştir.
Buna göre 15 yaşını (sağır ve dilsizlerde 18 yaşını) dolduranların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin var olduğu (mümeyyiz oldukları) kural olarak kabul edilmiştir. Aksine belirtiler varsa araştırılıp tespit edilmelidir.
Medeni Kanunun 16. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 12 yaşını doldurmuş küçüklerin ayırt etme gücüne (temyiz kudretine), anlama ve isteme yeteneğine sahip olup olmadıklarının araştırılması, sahip iseler şikayet yetkilerinin de olduğunun kabulü gerekir.
Yargıtay, 15.4.1942 tarih ve 14/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında suçtan zarar gören mümeyyiz küçüklerin dava ve şikayette bulunma haklarının olduğu belirtilmiş, aynı karar ve sonrasında Yargıtayın aynı konuda verilmiş birçok kararında da mümeyyiz küçüklerin şikayette bulunmamaları hâlinde yasal temsilcilerinin küçüklerin menfaatlerini korumak bakımından onların yerine geçerek şikâyet yetkisini kullanabilecekleri belirtilmiştir. Bu düşünce, 15 yaşını doldurup 18 yaşını doldurmayan küçüklerin anlama ve isteme yeteneğine sahip olduğu, ancak davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin tam olarak gelişmediği gerekçesine dayanmaktadır. Bu karar günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Kural olarak şikayet hakkına sahip olanın şikayetten vazgeçmeye de yetkili olması gerekir. Ancak Yargıtay 765 sayılı TCK dönemindeki uygulamasına göre küçüğün haklarının korunması bakımından küçüğün şikayetten vazgeçmesinin geçerli olması için kanuni temsilcinin onayı gereklidir. Yeni döneme ait bazı kararlarda ise şikayetten vazgeçme konusunda da mümeyyiz küçüğün iradesinin esas alındığı görülmektedir.
Küçüklerin Uzlaşma Yetkisi
CMK’nun 253/4. maddesinin 2. cümlesine göre “Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır.” Buna göre suça sürüklenen veya suç mağduru çocuk, reşit (ergin) değilse anlama ve isteme yeteneğine sahip (sezgin-mümeyyiz) olsa da uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılacaktır. Böylece mümeyyiz olan küçük şikayet hakkına sahip olduğu halde uzlaşma yetkisi tanınmamıştır. Burada kanun koyucunun Medeni kanunun 16. maddesindeki “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler” hükmünden hareketle algılama yeteneği yeterince gelişmemiş, uzlaşmanın anlam ve sonuçlarını yeterince kavrayamayacağını düşündüğü reşit olmayanları korumak istediği anlaşılmaktadır. Bir diğer neden de CMK’nun 253/19. maddesindeki “Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır” hükmüdür.
Uzlaşmada maddi bir edim (tazminat) istenmemesi halinde uzlaşma teklifi mağdur veya suçtan zarar gören anlama ve isteme yeteneğine sahip küçüğe yapılmalı ancak CMK’nun 16 maddesi ile paralellik göstermesi açısından uzlaşma için kanuni temsilcinin rızası da aranmalıdır.
Kazai rüşt, yani, mahkeme kararıyla çocuğun reşit (ergin) kılınması halinde uzlaşma teklifi bizzat reşit kılınan çocuğa yapılacaktır.
Suça Sürüklenen Veya Suç Mağduru Çocuklar, Uzlaşmaya Tabi Bir Suçta Kanuni Temsilcilerinin Katılımı Olmaksızın Kendilerini Borç Altına Sokmayan Bir Uzlaşma Teklifini Kabul Edebilir Mi?
CMK’nun 253/4. maddesinde göre şüphelinin, reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifinin kanunî temsilcilerine yapılması öngörülmüşse de edimin konusu kendisini maddi bir yükümlülük altına sokmayacak, özür dilenmeyle ifa edilebilecek bir edim ise reşit (ergin) olmayıp ayırt etme gücüne sahip suça sürüklenen çocuğa uzlaşma teklifi yapılabilmesi ve uzlaşma önerisini kabul etmesi halinde uzlaşmanın gerçekleşmiş sayılacağının kabulü gerekir.
Her ne kadar Medeni Kanunun 16. maddesinde “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler” denilmekte ise de son cümlesinde “Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir” hükmü mevcuttur. Özür dilenmesiyle maddi bir yükümlülük altına girmeden uzlaşma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve artık soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaması, açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılması (CMK’nun 253/19. md.) suça sürüklenen (şüpheli-sanık) çocuk için bir kazanımdır.
Ancak aynı şeyi suç mağduru veya suçtan zarar gören çocuk için söylemek mümkün değildir. Mağdur veya suçtan zarar gören çocuk reşit (ergin) olmadıkça (ayırt etme gücüne sahip olsa da) uzlaşma teklifi kanuni temsilcisine yapılması gerekir. Çünkü kendisine karşı işlenen soruşturma konusu suç nedeniyle uzlaşma önerisini kabul etmesi halinde artık tazminat davası açılamayacağından karşılıksız kazanım sözkonusu değildir.
Uzlaşmaya İlişkin Genel Terimler ve Açıklamaları
UZLAŞMA NEDİR?
Taraflardan tümüyle bağımsız ve objektif konumda bulunan üçüncü kişinin, aralarında uyuşmazlık bulunan taraflara, somut olayın koşullarına ve özelliklerine göre çeşitli çözüm önerileri sunup; onların bu çözüm önerilerini müzakere etmesini ve sunulan somut çözüm önerilerinden birisi üzerinde mutabakata varmalarını hedefleyen bir yöntemdir. Taraflar ortaya çıkan çözüm önerilerinden kendilerine en uygun olanı benimseyebilirler. Süreç sonunda anlaşmak zorunda değillerdir. İhtilafın bir kısmı üzerinde de anlaşmaya varabilirler.
UZLAŞTIRMACI KİMDİR?
Uzlaştırmacı taraflardan ihtilafın genel niteliğini ve konusunu başlıklar halinde açıklayan yazılı beyanların özetini vermelerini ister, uzlaştırmacı gerekli görürse tarafların kendisine daha ayrıntılı beyanlarda bulunmalarını, olayların anlatılmasını ve bunları destekleyen herhangi bir belge veya kanıt varsa bunları sunmalarını isteyebilir. Uzlaştırmacı yalnızca vakıaları tespit eden değil, bu vakıalar ışığında sorunlara çözüm önerileri sunan kişidir.
UZLAŞMA SÜRECİ NASIL İŞLER?
Uzlaşma süreci gizlidir.
- Taraflar uzlaştırmacı gözetiminde müzakere eder.
- Taraflar arasındaki konuşmalar ileride aleyhlerine kullanılamaz.
- Taraflar uzlaştırmacı aracılığı ile görüşür uzlaşmayı sağlayacak bir sonuca varılırsa suç şüphelisinin ortaklaşa kararlaştırılan şeyi yapmasıyla uzlaşma süreci tamamlanmış olur ve ceza kovuşturması biter.
UZLAŞMAK ŞİKÂYETTEN VAGEÇTİĞİM ANLAMINA MI GELİR?
Ancak uzlaşmadan önce şikâyetten vazgeçilir ise uzlaşmadan yararlanılamaz. Onun için “Şikâyetçi Değilim, Uzlaşmak İstiyorum” ifadesi yerine, eğer halen şikâyetçi ve fakat uzlaşmak istiyorsanız ”Şikâyetçiyim, Fakat Uzlaşmak İstiyorum” demelisiniz.
HANGİ SUÇLARDA UZLAŞMA YOLUNA BAŞVURABİLİRİM?
Uzlaşma ancak kanunda belirtilen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda mümkündür. Bu suçlar şunlardır:
-Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlar (cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar hariç)
- Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi),
6. Hırsızlık (madde 141),
7. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
8. Dolandırıcılık (madde 157),
9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165),
10. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
11. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması
(dördüncü fıkra hariç, madde 239) suçları.
HANGİ KONULARDA UZLAŞMAYA BAŞVURABİLİRİM?
Uzlaşma taraflara bırakılmış bir süreç olduğundan taraflar maddi veya manevi herhangi bir konu üzerinde anlaşmak hususunda serbesttirler.
- Fiilden kaynaklanan maddî veya manevî zararın tazmin edilmesi veya eski hâle getirilmesi,
- Bir kuruma veya yardıma muhtaç kişi ya da kişilere bağış yapılması,
- Kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşta geçici süreyle çalışılması,
- Topluma faydalı birey olmasını sağlayacak bir programa katılması,
- Mağdurdan özür dilenmesi gibi hukuka aykırı olmamak koşulu ile suç şüphelisinden her şeyi isteyebilirler.
UZLAŞTIK PEKİ BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Uzlaştığınız takdirde anlaştığınız şeyi yerine getirmekle yükümlüsünüz. Bu yükümlülüğü yerine getirdiğiniz takdirde;
- Mağdurun mağduriyeti daha hızlı bir şekilde giderilmiş olur.
- Şüpheli hakkında dava açılmaz.
- Dava açılmışsa düşer.
- Ceza alma ve sabıkalı olma ihtimali ortadan kalkar.
Uzlaştırma Sıkça Sorulan Sorular
Uzlaştırmacı eğitimine hukuk öğrenimi görmüş kişiler yönünden kimler başvurabilir?
Eğitim kuruluşlarına hukuk öğrenimi görmüş uzlaştırmacı adayları yönünden; üniversitelerin hukuk fakültesi mezunlarının yanısıra, üniversitelerin siyasal bilgiler fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi, iktisat fakültesi ve işletme fakültesi mezunlarından, müfredatında; anayasa hukuku, ceza hukuku (genel hükümler), ceza hukuku (özel hükümler), ceza muhakemesi hukuku, hukuk başlangıcı/hukuka giriş/hukukun temel kavramları/temel hukuk, ticaret hukuku, iş hukuku, borçlar hukuku derslerinden en az ikisini başarılı olarak görmüş olanlar başvurabilir.
İki yıllık önlisans öğreniminden sonra dikey geçişle dört yıllık yüksek öğrenimini yukarıda anılan fakültelerden birinden mezun olarak tamamlayanların da eğitim kuruluşlarına başvurabilmeleri için; yukarıda anılan derslerden en az ikisini, önlisans öğrenimi sırasında veya dikey geçiş sonrası lisans öğrenimi sürecinde görmüş olmaları ve bu derslerden başarılı olmuş olmaları gerekir.
Uzlaşma nedir?
Uzlaştırma kapsamına giren bir suç nedeniyle şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar görenin Kanun ve Yönetmelikteki usul ve esaslara uygun olarak anlaşmış olmalarıdır.
Uzlaştırma nedir?
Uzlaştırma kapsamına giren bir suç nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturma sırasında; şüpheli veya sanık ile mağdur, suçtan zarar gören veya kanuni temsilcinin, Cumhuriyet savcısı tarafından görevlendirilen tarafsız bir uzlaştırmacı marifetiyle anlaştırılmaları suretiyle, uyuşmazlığın giderilmesi sürecidir.
Uzlaştırmacı ne demektir?
Şüpheli veya sanık ile mağdur veya suçtan zarar gören arasındaki uzlaştırma müzakerelerini yöneten, Cumhuriyet savcısı tarafından görevlendirilen avukat veya hukuk öğrenimi görmüş kişidir.
Kimler uzlaştırmacı olabilir?
Avukatlar ve hukuk öğrenimi görmüş kişiler uzlaştırmacı olabilmektedir. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler kavramı, üniversitelerin hukuk fakültelerinden mezun olanlar ile hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapan kişileri kapsamaktadır.
Uzlaştırma süreci fail veya mağdurun rızası dışında başlar mı?
Uzlaştırma süreci tarafların kabulüyle başlar, taraflardan biri kabul etmezse süreç işlemez. Taraflar uzlaşma sağlanana kadar bu yöndeki iradelerinden her zaman vazgeçebilirler.
Uzlaştırma süreci ne kadar sürer?
Uzlaştırmacı, uzlaştırma evrakını teslim aldıktan sonra otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Bu süre içerisinde sonuçlandıramazsa durumu açıklayan bir dilekçeyle büroya başvurması hâlinde bürodan sorumlu Cumhuriyet savcısının onayını almak koşuluyla uzlaştırma bürosu bu süreyi her defasında yirmi günü geçmemek üzere en fazla iki kez daha uzatabilir.
Uzlaştırmada edim konuları neler olabilir?
Edim;
-Fiilden kaynaklanan maddi veya manevi zararın tamamen ya da kısmen tazmin edilmesi veya eski hale getirilmesi
-Mağdurun veya suçtan zarar görenin haklarına halef olan üçüncü kişi ya da kişilerin maddi veya manevi zararlarının tamamen ya da kısmen tazmin edilmesi veya eski hale getirilmesi
-Bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş ile yardıma muhtaç kişi ya da kişilere bağış yapmak gibi edimlerde bulunulması,
-Mağdur, suçtan zarar gören, bunların gösterecekleri üçüncü şahıs veya bir kamu kurumu ya da kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluşun belirli hizmetlerinin geçici süreyle yerine getirilmesi,
-Topluma faydalı birey olmayı sağlayacak bir programa katılımın sağlanması,
-Mağdurdan veya suçtan zarar görenden özür dilenmesi Olabilir.
Taraflar uzlaştırma süreci sonunda edimsiz olarak da uzlaşabilirler.
Uzlaşmanın hukuki sonuçları nelerdir?
-Soruşturma evresinde uzlaşmanın gerçekleşmesi ve edimin yerine getirilmesi hâlinde, şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir ve adlî sicile kaydedilmez. Aksi hâlde kamu davası açılır.
-Kovuşturma evresinde uzlaşmanın gerçekleşmesi ve edimin yerine getirilmesihâlinde, sanık hakkında düşme kararı verilir ve adlî sicile kaydedilmez. Aksi hâlde yargılamaya devam olunur.
-Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
-Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.
-Failin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaştırma raporu veya uzlaşma belgesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
Uzlaştırma kurumunun mağdura faydası nedir?
-Mağdurun yaşadığı güven bunalımı ve korkuların ortadan kalkmasına, bozulan tehlike algısının düzelmesine katkı sağlar,
-Mağdura özür dilenmesini isteme veya belirlenecek edim ile maddi/manevi zararının tazminini sağlama fırsatını sunar,
-Tazminatın gerçekten ödenme şansı artar,
-Uzun süreli yargılama boyunca mahkemeye gidilmemesini sağlar.
-Taraflarda adaletin yerine geldiği duygusunun tesis edilmesine katkı sunar,
Uzlaştırma kurumunun faile faydası nedir?
-Faile, suçun muhatabı üzerinde yarattığı etkiyi görmesi fırsatını sunar,
-Failin devlete karşı değil mağdura karşı şahsen sorumlu olmasını sağlar,
-Failin yeniden suç işleme ihtimali azalır,
-Taraflarda adaletin yerine geldiği duygusunun tesis edilmesine katkı sunar,
-Faile sadece cezalandırılmak yerine hatalarını telafi etme fırsatı sunar,
-Failin filinin gerekçesini açıklama ve özür dileme fırsatı olur,
-İlk kez suç işleyen kişilere(özellikle çocuk suçlarında) ceza ve sabıka kaydı almadan meselenin halli ile toplumda suçlu damgası yemeden hayatına devam etme fırsatı sunar,
-Failin infaz kurumuna girmesini engeller ve kurumda diğer suçlulardan etkilenerek tahliye sonrasında yeniden suç işleme ihtimalini önler,
Uzlaştırma kurumunun topluma faydası nedir?
-Suçların müeyyideye tabi tutulmasındaki temel gerekçe bozulan toplum düzeninin düzeltilmesi olduğundan, suçun toplum üzerindeki etkilerinin giderilmesini sağlar, toplum barışına katkı sunar.
-Toplumun adalet tecrübesinin artmasına ve sorunların adli birimlere yansımadan toplum içerinde sulh ile çözülmesine katkı sağlar,
-Taraflar arasında sürekli olarak yinelenecek uyuşmazlığın halli ile yeni suçların ve dosyaların önü alınır,
-Uzlaştırmacıların müzakerelerde edindikleri tecrübe ve becerilerini toplum içerisinde kullanmaları ve paylaşmaları ile uzlaşı kültürünün toplumun geneline yayılmasına katkı sağlar.
-Tarafların adalet sistemine olan güvenlerinin artmasını sağlar.
Uzlaştırma sürecinde uzlaştırmacı ücretinden ya da yapılan diğer masraflardan mağdur sorumlu olur mu?
Uzlaştırma ücreti ve giderlerinden mağdur/katılan veya suçtan zarar gören hiçbir şekilde sorumlu değildir.
Uzlaştırma sürecinde uzlaştırmacı ücretinden ya da yapılan diğer masraflardan şüpheli ya da sanık sorumlu olur mu?
Uzlaşmanın sağlanması hâlinde, şüpheli ya da sanık uzlaştırma giderlerini ödemez. Bu giderler Devlet Hazinesi'ndenkarşılanır.
Mağdurun uzlaşma teklifini kabul etmesi ve uzlaştırma görüşmesi yapması haklarından vazgeçtiği anlamına gelir mi?
Mağdur ya da suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi ve uzlaştırma görüşmesi yapması, haklarından vazgeçtiği anlamına gelmez.
Şüpheli ya da sanığın uzlaşma teklifini kabul etmesi ve uzlaşma görüşmesi yapması suçu kabul ettiği anlamına gelir mi?
Şüpheli ya da sanığın uzlaşma teklifini kabul etmesi ve uzlaştırma görüşmesi yapması suçu kabul ettiği anlamına gelmez.
Uzlaştırma müzakerelerine kimler katılabilir?
Uzlaştırma müzakereleri gizli olduğu için müzakerelere sadece şüpheli, müdafi, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekili katılabilir.
Uzlaştırma müzakerelerine tarafların istedikleri kişiler ya da uzmanlar katılabilir mi?
Uzlaştırma müzakerelerine katılabilecek kişiler kanunda tek tek sayılmıştır. Burada sınırlı sayılılık söz konusudur. Bu nedenle kanunda sayılanların dışında, müzakerelere tarafların üzerinde uzlaştıkları kişiler veya uzmanlar katılamaz.
Uzlaştırma raporu Cumhuriyet savcısına verildiği an hüküm doğurur mu?
Hayır. Cumhuriyet savcısı öncelikle uzlaştırmanın hukuka uygun olup olmadığını kontrol eder. Aynı zamanda uzlaşmanın tarafların özgür iradelerine dayanıp dayanmadığını da denetler. Uzlaşmanın tarafların özgür iradesine dayandığını ve üzerinde anlaşılan edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse, ancak o zaman uzlaştırma raporu veya uzlaşma belgesi hüküm doğrurur. Bu durumda, Cumhuriyet Savcısı raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak, soruşturma dosyasında muhafaza eder.
Uzlaşma teklifini kim yapar?
Uzlaştırma bürosundan sorumlu Cumhuriyet savcısı tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Soruşturma ve kovuşturma sırasında Cumhuriyet savcısı, hakim ya da adli kolluk görevlileri şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunamazlar.
Bir taraf uzlaşma teklifini kabul etmezse, diğer tarafa, buna rağmen uzlaşma teklif edilmesi gerekir mi?
Gerekmez. Bir taraf uzlaşma teklifini kabul etmez veya red ederse, CMK 255 inci maddesi hükmü saklı kalmak üzere dosyada birden çok fail varsa, ayrıca diğerlerine uzlaşma teklifinde bulunulması zorunlu değildir.
Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan sonra kararını hemen vermek zorunda mıdır?
Hayır. Kendisine uzlaşma teklifinde bulunulan kişi düşünmek için uzlaştırmacıdan süre isteyebilir, bu süre en fazla üç gün olabilir. Uzlaşma teklifinde bulunulan kişi üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
Bir uzlaştırma dosyası için birden fazla uzlaştırmacı görevlendirilebilir mi?
Evet. Bir dosyada görevlendirilecek uzlaştırmacı sayısını belirleme yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir. Cumhuriyet savcısı bu belirlemeyi yaparken cezai uyuşmazlığın niteliği ile taraf sayısını göz önünde bulundurur.
Uzlaştırma sonunda kararlaştırılan edim birden fazla olabilir mi?
Olabilir. Uzlaştırma müzakereleri sonunda taraflar belli bir edimin yerine getirilmesi konusunda anlaşabilecekleri gibi birden fazla edimin yerine getirilmesi konusunda da uzlaşabilirler.
Çocuklarda uzlaştırma müzakereleri kiminle yürütülür?
Suça sürüklenen çoçuklar ile suç mağduru çocuklara ilişkin uzlaştırma müzakereleri uzlaşma teklifini kabul eden yasal temsilci ile yürütülür.
Suça sürüklenen çocuklarda uzlaşma teklifi kime yapılır?
Suça sürüklenen çocuklarda uzlaşma teklifi çocuğun kanuni temsilcisine yapılır.
Uzlaştırmada Kanuni Temsilci ile Küçüğün Menfaat Çatışması
Suça Sürüklenen veya suç mağduru çocuklar ile kanuni temsilcinin menfaatlerinin çatıştığı durumlarda kanuni temsilci mümeyyiz olmayan küçük adına şikayet hakkını kullanamaz. Bu durumda küçüğe Medeni Kanun hükümlerine göre kayyım atanmalıdır.
“Sanığın oğlu olan küçük mağdura müessir fiilde bulunduğu, sanığın mağdurun annesi olan eşinden ayrıldığı ileri sürülmesine göre küçüğün velayet durumu araştırılarak, velayetin annesinde olması halinde annesinden sanık hakkında şikayetçi olup olmadığının sorulması, velayetin babası olan sanıkta olması durumunda ise meydana gelen çıkar çatışması dolayısıyla MK.nun 403. maddesi yoluyla aynı yasanın 426. maddesi uyarınca mağdurun bu davada temsili yönünde Sulh Hukuk Mahkemesince özel kayyum atanması sağlanıp, bu kayyumun aynı Kanunun 462. maddesi uyarınca Sulh Hukuk Mahkemesinden husumet izni alındıktan sonra TCK.nun 108. maddesinde belirtilen süre içerisinde usulünce şikayet hakkını kullanabilmesi için bu hususun beklenmesi yönünde CMUK.nun 253/4 maddesi uyarınca durma kararı verilmesi icabederken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.” (2. CD. 16.11.2006, 2006/2716 E., 18388 K.)
Suç Mağduru Küçüğün Ölmesi
Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda mümeyyiz olan küçük şikayet süresi geçmeden ve henüz şikayet hakkını kullanmadan ölmesi durumunda kanuni temsilcisi şikayet hakkını kullanabilir bu durumda uzlaşma teklifi de kanuni temsilcisine yapılır. Resen kovuşturulan suçlar bakımından da aynı usul geçerlidir.
Öte yandan mağdurun şikayet süresi içinde şikayetçi olmamış ve bu sürenin geçmesinden sonra ölmüşse zaten soruşturulacak yada kovuşturulacak bir suç bulunmamaktadır. Ancak şikayetçi olduktan sonra ölmüşse uzlaşma teklifi kanuni temsilciye yapılmalıdır.